Sevgililer Günü-gecesi

Reklam Veren: The Ritz-Carlton İstanbul

Yaratıcı Yönetmen: Özgür Doğan
Sanat Yönetmeni: Kader Ekşi
Reklam Yazarı: Aslı Anıl
Marka Yöneticisi: Seda Çağlayan
Müşteri İlişkileri Yöneticisi: Onur Tuğman

Mercedes-Benz Galatasaray ilanı

Reklam Veren: Mercedes-Benz

Kreatif Direktör: Özgür Doğan
Sanat Yönetmeni: Özlem Peker
Reklam Yazarı: Meltem Özdemir
Marka Yöneticisi: Serhan Tengiz
Müşteri İlişkileri Yöneticisi: Onur Tuğman

İşte bu da Vagasound!

Vagabond yeni isim, yani yeni stil.
Hadi sen de kendini değiştir.
En iyi fikir, en iyi iştir,
Vagabond’da her iş iyi iştir.
Fikrimi yoğurdum bıraktım.
Sabah uyandım biraz sos kattım.
Görseline baktım, başlığı çaktım,
Çarşaf çarşaf gasteye çıktım.
Günler gecelere karışır,
Bu iş aşktır kafanda dolaşır.
Gözlerim uykusuzluktan ceviz,
Gece 3 biz hala ofisteyiz.
Brif bize gelsin tomar tomar,
Fikirler tarlası kırk bin hektar.
Hayal gücü bizim yakıtımız,
Biz yaptık evet, siz de satınız.
Vagabond, serseri ruhum demek.
Vagabond, bu işi tutkuyla sevmek.
Vagabond, yarat ve üret demek.
Vagabond, Vagabond… Bu da Vagasound!
Bir şeye dair her şeyi öğrenir,
Her şeye dair bir şeyler bilir.
Vagabond’da her gün bir şeyler değişir.
Durgun su, solucan yetiştirir.
Önce dedi, “yaratıcı olsun”.
Sonra “biraz kurumsala uysun”.
Belli oldu bu işin sonu,
Yedim yine revizyonu.
Every Jack has a London
Sabah yine geç kaldım.
Yalan dolan bir mesaj attım,
10 dakkaya ajanstayım.
Vagabond, serseri ruhum demek.
Vagabond, bu işi tutkuyla sevmek.
Vagabond, yarat ve üret demek.
Vagabond, Vagabond… Bu da Vagasound!

Let’s get this party started right. Let’s get drunk and freaky fly!

Vagabond, Vagabond olalı böyle parti görmedi, keza Vagabond olalı ilk partimizdi. Cuma akşamı 18.00 sularında başlayan partiye çok sayıda seçkin konuk katıldı. Son günlerin popüler mekanı “Üst kat” unutulmaz bir geceye sahne oldu. İçkinin su gibi tüketildiği gecede tavan ve duvarlar yer yer şampanya rengine bulandı. Efendime söyliyeyim, kimse sarhoş olmadı, yerlerde sürünmedi, kavga falan da çıkmadı. Bir “catfight” olsa izlenmez miydi oysa ki. Bir dahaki sefere artık. Gecenin sürprizi, “Vagasound”du. Yaklaşık 490 kez dinlediğimiz parça dimağımıza yerleşti. Eve dönerken “serseri ruhum” diye mırıldayan şaşkınlardan biri de bizzat kendimdim. Bu arada Çiğdem’in ve Şefik’in yaş gününü de kutladık. Pastalar yendi, mumlar püflendi. Buradan ikinize de mutlu yıllar diliyor, sizi photoshow’la baş başa bırakıyorum.

VAGABOND ACADEMY kayıtları başladı!

Creative Camp by Vagabond programı 13 Mart’ta başlıyor.

Kayıtları bugün itibari ile başladı ve erken kayıt yaptıranlara özel fiyat avantajı var.
Vagabond Academy öğrencileri hem derste hem de gerçek bir ajansın içinde olacaklar. Eğitim ajans bünyesinde verildiği için öğrenciler sunumları, projeleri v.s. gerçekten ajans başkanına, kreatif direktöre yapma fırsatı yakalayacak. Ayrıca parlak fikirler Vagabond’da stajyer olarak iş hayatına adım atacaklar.

Etrafınızda reklamcı olmak isteyen meraklı gençler varsa bilgilendirin çünkü çok güzel ve faydalı bir proje olacak.

Vagabond Academy; reklamcı olmak isteyen ya da halihazırda reklamcı olup sektörden isimleri yakından tanımak isteyen, okulunu yeni bitiren ya da halen öğrenci olan, işinden sıkılmış, kendini farklı bir sektörde geliştirmeyi ve sevdiği işten para kazanmayı hedefleyen herkese açık.

Ayrıntılı bilgi için http://www.vagabond.com.tr/

And the Oscar goes to…

Nihayet beklenen an geldi. Müşterilerimizden 468 kişiye yönelttiğimiz “Vagabond ruhu nedir?” sorumuza tam 92 adet geri dönüş aldık ve elemekte açıkçası epey zorlandık. Gelen her yorum bizim için heyecan vericiydi. Sonuç olarak 15 isimden oluşan bir kısa liste oluşturduk ve ajans sakinlerini oylamaları ile bu listenin en iyisini belirledik.
Veee… İşte karşınızda kazanan isim: Unilever’den Murat Koç. Murat Bey tebrikler. Saklıköy Country Hotel’de sevdiğiniz bir kişi ile birlikte bir hafta sonu konaklama ya da Laveda SPA’dan özel bakım kazandınız. Seçiminizi yapıp blog üzerinden bizlerle paylaşabilirsiniz.
Kısa listeye kalan diğer 14 kişiye de ufak hediyelerimiz olacak. Birkaç gün sonra elinize ulaşmış olur, takipte olun.

Vagabond ruhu nedir sorusunu cevaplayarak heyecanımıza ortak olan herkese teşekkür ederiz. Ödül alan yorumu aşağıda okuyabilirsiniz. Diğer 14 yorumu ise web sitemize girerek “Vagabond Ruhu için ne dediler?” linkinden öğrenebilirsiniz.

http://www.vagabond.com.tr

“Vagabond Ruhu nedir?” sorusunun kazanan cevabı

Murat Koç, Unilever Turkey

Vagabond Ruhunu objeleri ayrı ayrı yorumlayarak tarif etmeye çalışacağım 🙂

– Bumerang’tan yola çıkarak bu kişi son derece özgür, gezmeyi seven, ama herzaman gittiği yerden kendi evine geri dönmeyi bilen birisi diyebilirim.
Macerayı seviyor ama aslında onu evine bağlayan gizli birşeyler var. Bumerang nasıl kendi kendine fırlayamaz ise bu Vagabond’da sürekli birine ihtiyaç duyuyor. Yaşadığı heyecanları ve maceraları başkalarıyla beraber yapmaktan keyif aldığını gösteriyor. Ayrıca geri dönüşleri hep bu yüzden. Geride onu bekleyen ve sımsıkı tutan biri var herzaman. Bunu bildiği için maceraya atılırken kafası rahat.

– Eski Plak’tan yola çıkarak bu kişiyi nostaljik yanı kuvvetli biri olarak görüyorum. Macerayı ve uzaklara gitmeyi seviyor ama herzaman eski alışkanlıklarına da sahip çıkıyor. Müziğin en saf ve orjinal halini sevdiği belli. Sıkıştırılmamış, saf kayıt halindeki Plaktan müzik dinlemeyi seviyor. Hala plaktan müzik dinlemesi onun eskiye ait güzel şeyleri korumak için çabaladığını gösteriyor.

– Jack London Kitabı’da bu insanın ruhuna çok uyuyor. Jack London diyince aklımıza hafif serseri, dünyayı keşfetmeye önem vermiş fakat hep başyapıtlarıı kendi evine OakLand’a döndüğünde yaratmış bir karakter. Vagabond Ruhu kendine Jack London’ı örnek alıyor olabilir.

Özetle: Vagabond ruhu: Son derece maceraperest, dünyayı keşfetmeye istekli, hafiften serserilik yapmayı seven, fakat bunun yanında nostaljik değerlerine sahip çıkan, koruyan ve ait olduğu topraklara herzaman geri dönmeyi isteyen bir karakter…

Kısa listedeki diğer 14 isim

• Emre Kurt, Mercedes-Benz Türk
• Baran L. Aytaç, Mercedes-Benz Türk
• Banu Tekin, Kıraça Holding
• Vagabond-soul ismi ile katılan müşterimiz Nazan Kuru, FiYAPI (Oyunumuza oyunla karşılık vermeniz çok hoşumuza gitti. Teşekkürler.)
• Müge Çetinkaya, Tamek
• Mehveş Güleryüz, Mercedes-Benz Türk
• Başak Demiryumruk, Mercedes-Benz Türk
• K. Altuğ Erciş, Koluman Mercedes-Benz Bayii
• Sefer Tüfekçi, Tamek
• Ceren Cansever, Tamek
• Fikret Yıldırıcı, Tamek
• Aydın Ural, Has Otomotiv Mercedes-Benz Bayii
• Vedat Dündar, Survey Fuarcılık
• Semih Oğuz, Mercedes-Benz Türk

Bir Not: Bu liste beğeni sırasına göre oluşturulmamıştır.

Bugün bizim doğum günümüz, kelimeler büyüyor, büyüyor, büyüyor… :)

Bugün itibariyle artık adımız Vagabond!
Haftalardır heyecanımız hızla yükselirken dün ve bugün artık tavan yapmış durumda. Bizi çok güzel, yeni, dolu dolu bir dönem bekliyor.

Gelişim Creative bu yıl 15. yılını kutluyor yani en deli çağımızdayız. 15 yaşındayken çoğumuz bir çok şeyi değiştirmek isterdik. Odamızın renginden saçımızın rengine, annemizi babamızı hatta mümkünse dünyadaki bütün anne babaları 🙂 Dünyayı, galaksileri, tüm evreni… Ama bunlar genelde saç rengi değişikliği ile sınırlı kalırdı. Ama bu defa böyle olmadı. Adımız değişti, hiç kolay değil. Biz bildiğiniz biziz, ekibimiz aynı ama açıkçası biraz heyecan doluyuz.

Bu Vagabond ruhu bize kesinlikle yarayacak. Şimdiden hissetmeye başladık zaten etkilerini. Garip ama isim insanı etkiliyormuş gerçekten. Keyifle çalışıp güzel işlere imza atacağımız bir dönem olması dileğiyle.

My name is bond… Vagabond…

Bu mükemmel başlık keşke benim aklıma gelmiş olsaydı. Ama bende kafa mı kaldı a dostlar? Daha “Gelişim” e ayak uydurmaya çalışırken, hala GelişimcCreative kurşun kalemlerini kullanırken bir anda yine değişti her şey. Vagabond olmanın ilk adımlarından biri de tabi ki mail adreslerinin değişmesiydi. Gelişim’i Vagabond’a bağlayan gece gerçekleşti bütün bu olaylar. Gelen IT (Vagabond gibi değil, Information Technology yani) arkadaşımız PC PC gezerek tüm gerekli düzeltmeleri yapmaya çalışıyordu. Heyecanlı bekleyiş sürüyor, herkes birbirine endişeli gözlerle bakıyor, ertesi gün sabah 08.00’de gelecek olmanın düşüncesi ise kalpleri kıpır kıpır ediyordu. Kimi bilgisayarlarda mail sorunları tam çözülemedi, fontlar, imzalar derken deneme mailleri su gibi aktı, bazı iMac sahipleri mail düzeltmelerini nasıl yapacakları konusunda birbirlerine danıştı ve bazı bilgisayarlar da gerçekten ilk denemede başarıyla düzeltildi. Herkes birilerinin yanında birbirine yardımcı olmaya çalışıyor ve ajans hummalı bir çalışmaya sahne oluyordu. Bu kenetlenme ve birlik havasını yansıtmak da stajyeriniz ve muhabiriniz bana düşüyordu. İşte o günden objektifime yansıyanlar…  

Gelişim’de çılgın yeni yıl kutlamaları…

2010 harika bir yıl. Şahsen çok sevdim. Daha gireli 6 gün oldu ama o gece dilediğim (nerdeyse) her şey gerçek oldu.
Yeni yıl için hazırladığımız ve birbirimizden gizlediğimiz hediyelerimizi gösterişli bir törenle sahiplerine verdik. Hepsi % 100 el emeği göz nuru. Bu harika fikri ortaya atan Özgür Doğan’a burdan teşekkürlerimi iletiyorum. Kendisi hiç bir fotoğrafta yer almayan bir insan. Fotoğraf makinasına karşı görünmezlik özelliği mi var yoksa gerçek hayatta böyle bir insan yok mu bilmiyorum ama olsun teşekkürler. 

Yeliz için yaptığım broş. Güle güle kullan Yeliz.
Bu da Yeliz’e yaptığım mükemmel kolye 😛

 
Aslı’nın bana yaptığı çok çok güzel broşlar.

Bunlar da Aslı’nın yaptığı küpeler.

Özlem’in çok şık paketi.

Egemenciğime kişisel bir çalışmam. Beni unutma Egemen. Herkes duysun, burdan söylüyorum “I love you   Egemen”.  ve bu kadarla da sınırlı değil, “I will always love you.”

Seda’nın Cengiz Bey’e hediyesi.

Özgür Doğan’ın Seda’ya hediyesi.

İşe bir de bu açıdan bakalım.
Egemen’in Mustafa Bey’e hediyesi.

Free hug 🙂

Happy family portrait.
 
 
 
Egemen’den Egemen’e.
Marka Temsilcilerimiz olurlar kendileri. Çok havalılar.
.

Çekmece çekmece

Ajanstaki ilk görevlerimden biri de ajans sakinlerinin çekmecelerini görüntülemekti. Evet zordu. Ajans sakinlerinin yanına fotoğraf makinasıyla gittiğimde sakinliklerini hiç de koruyamadılar. Ama yılmamam gerekiyordu. Bir stajyer yılar mıydı hemen? “Abi” dedim… “lütfen” dedim… “gözlüklü birine vurmak istemezsiniz” dedim… Özgür istedi dediğimde daha da vurdular. Haklılardı. Özellerine, mahremlerine karışıyordum daha dünkü çocuk. İlk kendi çekmecemi çekeyim, göstereyim, kötü birşey olmadığına ikna edeyim onları dedim. “Senin çekmecende birşey yok ki, daha dün geldin, kimi kandırıyorsun?” dediler. Yine haklılardı. Sonra “tamam tamam gel, şaka yaptık” dediler. Meğer yeni gelenlerle şakalaşırlarmış her zaman. Böyle güzel, tatlı insanların çalıştığı bir ajans işte burası. (keşke vurmadan önce deselerdi şaka diye)
Aslan yattığı yerden belli olursa, çalışan da çekmecesinden belli olurmuş. Sizleri bu güzel ve düzenli çekmece görüntüleriyle başbaşa bırakıyorum.
Rahim Ertap